Araştırma Makaleleri

ÖZEL YETENEKLİLERİN EĞİTİMİNDE ASIRLIK MAKALELER: Tefekkür ve tetebbu’: Mekteb, Kabiliyet-i Fıtriye İçin Mehekk midir? (Okul, Doğal Yetenekler İçin Ölçü müdür?)

İlk Yayın: 14 Temmuz 1909, İstanbul.

Transkript: Erol KÖMÜR, 1999, Bitlis.

*Yetenek *Yeteneğin gelişim seyri *Yeteneğin gelişim hızı *Yetenek sönmesi *Mekteplerde yetenek keşfi *Okullarda yeteneğin keşfedilememe nedenleri *üstün yeteneklilerin özel eğitim ihtiyacı *zeka *kabiliyet *şuur *şuur altı *zihin *dikkat *dikkatin elastikiyeti *ilim ve sanatın dayandığı yetenek *öğrenme güçlüğü, b

Mekteb, kabiliyet-i fıtriye için mehekk midir?Mektep Kabiliyet-i Fıtriye İçin Mehekk midir?

Çocuklarımızın, umumi bir nokta-i nazardan kabiliyetlerini anlamak için, mektep derslerindeki derece-i muvaffakiyetlerine bakarız ve kabiliyet-i fıtriyelerini bununla ölçeriz. Vakıa mektep muvaffakiyetin, pek de mutemed bir mikyas olmayacağını biliriz; fakat elimizde başka mikyas olmadığı için naçar onunla iktifa ederiz.

Birçok çocuklar mektep rahlelerinde nakabil inkar bir acz irae ettikleri halde, bilahare hay ve huy hayat içine atıldıkları zaman, kendilerinden hiç intizar olunmayan bir dirayet-i mütemadiye göstererek istidlalat-ı sabıkayı tekzib ederler. Bu tezad-ı garibin sebebi, muhtelif şahısların devre-i tekamül ve inkişaflarındaki tefavüttür: erkan-ı tekamül etmiş bir çocuk mektep derslerini mülakat-ı tammesiyle ihzar ederken, diğer taraftan inkişafı batı olan refiki aynı derslere henüz nakıs-ı mülakat ile iştirak eylemiş olur.

Bir tesir iklimi olmak üzere, alelumum memalik-i cenubiye ahalisinde kavanin-i nümüvve ve inkişafı, sekine-i şimalden daha süratle vuku bulur. Cenubilerdeki bu hassa, asırlarca imtidad ede ede bir sıfat-ı kavmiye şeklini almıştır; binaenaleyh onlar mevkuten şimale gitseler de yine sürat-ı tekamül hassasından mahrum olamazlar.

Her şahsın ahval-ı maneviyesiyle buna tabi olan ahval-i maddiyesi kendisine mahsus bir seyr ile inkişaf eder ve o şahsın tehassüsteki derece-i şiddeti ve teheyyüce olan kabiliyeti ile mütenasip olur. İnsanın yürümesi, söz söylemesi, yazı yazması gibi harekatında bu seyr-i ruhaniyenin asarı görülür. Tedkikat-ı ruhiye ile meşgul ulemay-ı arabdan biri, muhtelif eşhasa çanlar çaldırarak hangisinin daha kısa darblar urabildiğini araştırmak suretiyle o eşhasın seyr-i ruhiyeleri ötekilerden daha süratli olduğunu görmüştür. Şu halde harekat ruhiyesi binnisbe seri olan kimsenin tahsil ve idmandan muntazır olan tekamül-ü ruhiyesi de çabuk vücudpezir olur.

Bazı ahval-i harikuladede sürat-ı tekamülce olan tefavut pek ziyade göze çarpacak dereceye varır. Gayr-ı tabii bir surette vaktinden evvel yetişenlerin tekamülü gayet seridir; bu gibilerde müddet-i tekamül kısa olduğu için fıtrat, zamanca olan eksikliği çabuklukla telafi etmeye meyyaldir. Binaen aleyh lisan öğrenmek, resim yapmak, çalgı çalmak gibi hususatta gösterdikleri dirayetler ve Fitnatlar sebebiyle harika ad olunan çocukların kısm-ı azamı, bir zaman sonra her türlü ümidin hilafında bagteten bir noktada kalıverirler ve artık müddet-i hayatlarınca terakki etmezler; yahut inhitat-ı aklîye uğrarlar. Medeni şehirlerde büyüyen ve mektepte parlak istidatlar gösteren asabi ve müttehic çocuklardan birçoğunun, hayat-ı atilerinde sönük, yorgun ve durgun görünmeleri de bundandır. Diğer taraftan vusülüne çalışılan hal-i intihaine kadar bati olur. Ezcümle medeni insanlar gayr-ı mütemeddinlerden ve erkekler kadınlardan daha yavaş mazhar-ı tekamül olurlar. Bu sebeple büyük adamların mebadi-i hayatında ekseriya tekamülün seyrince bir bataet görülmüştür.

Musikişinaslık, en ziyade vaktinde tezahür eden, hatta çocuklukta bile kendisini gösteren istidadlardan biri olduğu halde Bethoven ve Vagner gibi büyük musikişinasanın iktidar-ı zanaatkaraneleri Butti bir Roche takip etmiş ve kendilerinde eser telifine ancak yirmi yaşında kudret görülebilmiştir. Şu halde müstakbelen büyük işler yapacak çocukların mektepte büsbütün meçhul kalıp takdir edilmemeleri mucib-i hayret olmamalıdır.

Mektepde kabiliyet tamamıyla kendisini gösterememesine ikinci bir sebep de tarzı tedristir. Müteaddit talebeden mürekkep olan sınıflarda, umumiyetle cari olan usul-ü tedris, çocukların bütün kabiliyet-i hakikiyesini değil, ancak birkaç noktadaki kabiliyetini meydana çıkarır; onlarla iş görür. Zira muallimin sual-i şifahisine hangi şakird çabuk ve dürüst cevap verirse o şakird dersini –su gibi- biliyor addolunur; halbuki çabuk cevap vermek yalnız harekat-ı akliyesi seri olan çocuklara mahsustur; tefekkür ve tahatturunda ve cevvaliyat-ı fikriyesinde bataet bulunanlar bu müsabakada kaybederler; onun için takdir olunmazlar. Bu hadiseyi biraz daha tahayyül edersek görürüz ki, bir taraftan muallimin suali ve diğer taraftan ona verilecek cevap, şakirdin zihninde bir çok ameliyat-ı ruhiyeye muhtacdır. Şakird suali teşkil eden kelimeleri birer birer anladıktan sonra mecmuundan maksut olan manayı da idrak edince, eğer terkib-i cevaba lazım olan eşkal-i zihniyeyi hafızasında süratle hazır bularak onları yine süratle yekdiğerine vasıl ve ilhak edebiliyorsa derhal cevap verebilir; fakat şu ameliyeler arasında binnasibe uzun zaman geçirmeye mecbur olursa –su gibi- cevap vermekten aciz kalır. Fazla olarak sual ve cevabın biraz muğlak olmaları, şakirdan arasında zaten mevcud olan sürat-i intikal farkını tezyid eden esbabdandır; çünkü müşevveş bir faaliyet-i akliyeyi mucib olan işler icrasında muhtelif şahıslar beyninde süratçe görülen fark-ı azimeden de anlaşılacağı üzere, şuur-u batini bazı kimselerde çok, diğer bazı kimselerde az miktarda sur-u zihniyeyi ihata edebilir. Bir de sur-u zihniyeden kesir ül-istimal olanları şuur-u batiniyenin emrine çok miktarda müheyya bulunurlar; bilakis nadir kullanılan sur-u zihniyenin şuur altındaki cemiyetleri de kalil olur; bu cihetle insan iyi vakıf olduğu bir lisana dair hafızasında bir an için emrine müheyya bir çocuk kelimat görebildiği halde, iyice işletmediği bir lisana aid olarak zihninde hazır bulabileceği kelimeler pek azdır; işte şakirdin seri veya bati cevap vermesinde bu keyfiyetin de tesiri olur. Salisen şakirdin dikkatindeki elastikiyet, cevabının süratinde medhaldardır; eğer çocuğun dikkati çabuk çabuk tebdil-i mevzuu etmeye muktedir ise muallimin alelfevr irad ettiği sualin mahiyetine vakit ve zamanıyla munaattaf olur; diğer taraftan, yakaladığı mevzuu çabuk bırakmayan neviden bir dikkate malik olan şakird mahza ün-itaf dikkatindeki şu betaet sebebiyle atay-ı cevabda tehir eder. Rabian yukarıda bahsettiğimiz “seyr-i ruhi” de sürat veya betaet-i cevabda haiz-i tesirdir; bir sınıfın betay-i şakirdanı arasında daima birkaçının betaeti, tesir ve teheyyüclerindeki adem-i süratden ileri gelir.

En yüksek kabiliyetler, ekseriya böyle seyr-i ruhiyelerinde betaet bulunan zevatda görülür.

Deha’etin manay-ı hassı, başkalarının kafalarında hiç yan yana gelmek ihtimali olmayan bir takım anasır-ı fikriyeyi mezc ve cem ederek yepyeni bir suret ihdas edebilmek kudretidir. İşte ulum ve sanayideki terakkiyat ve teceddüdatın istinadgahı olan bu mahsuldar kudret-i mezciye, alelekser betayüttekamül kimselerde zuhur ediyor; bu sınıf kimselerin düşüncelerinde keskinlik, katiyet, vüzuh-u mantıki meşhuddur; Çünkü onların tasavvurat-ı zihniyesi bir çok mukavemetler iktihamıyla –bir kale feth eder gibi- meşakkatli, fakat o nispette emin ve bütün teferruatıyla mu’tena oluyor. Emraz-ı akliye mesabininin bazılarında görülen fevkalade cevveliyat-ı fikriye, hıft-ı tasavvur ve sürat-i intikalde seyr-i ruhiyesinde betaet bulunanların lehinde birer delildir.

Mekteplerde kabiliyetsiz talebenin kabiliyeti yüksek olanlardan daha ziyade göze çarpacak bir mevkide bulunmaları ve asıl belinde iktidar olan şakirdanın da bilakis müşkülatla ilerlemeleri sebebi anlaşıldı. Muhakememizi ferden ıraka nakl edersek İngilizler, Norveçliler, şimali Almanyalılar gibi – bir suret-i umumiyede olarak- mektep hayatlarını pek de parlak geçirmeyen akvamın bilahere mücadelat-ı maişette vazıhen isbat-ı kabiliyet ettiklerini görürüz. Osmanlılar, İtalyanlar, Yunanlılar gibi cenup sekinesi ise seyr-i ruhiyelerindeki sürat ve tekamüllerinde görülen istical-i nisbi sebebiyle bu akvamın zıddıdırlar.

Şu tafsilat nazar-ı itibara alınınca, netayic-i ameliyeyi mincar olacak bazı istidlalatda bulunmak kabildir. Fakat istidlalatı kar’ilerden her birinin vüsat-ı basiretine ve sürat-ı ruhiyesine bırakarak, biz yalnız bir istidlali -ve en ehemmiyetsizini- zikredeceğiz:

Mekteplerde çocukların kabiliyet-i fikriyesi hakkında bir dereceye kadar itay-ı hükmedebilmek için şifahi vazifelerden ziyade tahriri vazifelere ehemmiyet verilmelidir.

Erol Kömür Bitlis-1999

Reklamlar